29 Ocak 2015 Perşembe

Bildiğiniz Gibi

Biliyorum bitmeyecek o yol, sonunda umut olan o yol. Gelmeyecek giden geri, bir kez dahalara bel bağlamanın zamanı değil. Susmayacak, biliyorum susmayacak kafamın içindeki serseri, bildiğini okumaya devam edecek. Kalmayacak anılar ilk gün ki gibi, saf ve el değmemiş...

Görünen o ki, artık durmuyor zaman çünkü yok yanımda olay ufkum. Ben bu filmin her daim baş rolü olmayı kabul ettiysem de yönetmen bir türlü filmi bitiremiyor, sürekli sahnelerimi çekip çekip siliyor. Sonra kendimi, sonra işte oturmuş yalnız başıma bir bankta, belki de elimde pekte sevmediğim bir sigarayla aynı şarkının, aynı satırlarını tekrar tekrar okurken buluyorum. Şarkı güzel, güzel ama çok acıtıyor be usta.

Güzelsin aslında gördüğüm ilk günden beri ya da ben farklı bir gerçeklikte kendimi avutuyorum. Yeniler, eskiler veya herhangi sikten bir şey beni uzaklara daldırmaya yetiyor. Uzak durduğum an daha çok yaklaştığım, yaklaştığım an daha çok uzaklaştığım kainatın en yüce yıldızı gibi. Yani sanki her gece dinlediğin bir şarkıyı gün gelip unutup yıllar sonra tekrar dinlermiş gibi. Veya Nazım'ın dilinden anlatmak gerekirse: "Seviyorum seni, ekmeği tuza banıp yer gibi..."

Aklımda beliriveriyor günler, tazeliyorum bazen, bazen bakıyorum unuttuğum oldu mu acaba diye. Çünkü unutmak, unutmak benim gibi birine yakışmaz. Korkakların aksine ben her şeyi hatırlamalıyım, ne kadar acıtsa bile hatırlanacak tekbir şey bile beni yaşatmaya yeterlidir. Gökyüzüne bakıp, bakıpta hani bağırıp, haykırıp sonra arkama dönüp tekrar bağırmak istiyorum. Savaşta düşman cephesinde ki beni lime lime etmek isteyen askerin ben tekrar yaralarını sarmak istiyorum çünkü benim içimde olan bu şey ki ben bazen buna vicdan adını veriyorum, beni buna yapmaya zorluyor. Sonrası bildiğiniz gibi, hala sessiz çığlıkları olan sessiz bir adamım...


14 Ocak 2015 Çarşamba

Onlar sadece ölümü hak eder...

Size en büyük komplo teorisinden bahsedeyim. Onun adı ölüm ve sizin bir ölüden tek farkınız düşünebilmeniz. İnanın bana dostlarım, ölüm etrafınızda kol gezerken pek hata yapma şansınız yok. Şu sik kadar hayatınızda, hayatınıza sokacağınız insanlara dikkat edin, öyle hemen dibini görmediğiniz suya atlamayın. Sonra pek bir şansınız kalmıyor, o suyun içindesiniz ve yüzme bilmiyorsunuz. Olan bu ve bunu değiştirmenizin imkanı yok.

Neden buradayız, niçin gönderildik? Acı çekmek için mi? Tabi ki hayır, bizler o zehirlendiğimiz yemeği sırf tadını beğendiğimiz için tekrar yemek adına gönderildik. Yaptığımız ve yapacaklarımız, bizlere sadece bir yön belirleyecektir. 1'ler ve 0'lar, aynı bir bilgisayar gibi. O yemeği tekrar yediyseniz hayatınız 0'larla doludur, eğer iradeniz güçlü ve yemeği önünüze koydukları an fırlatmış iseniz siz 1'lerle dolu bir yaşamdasınız ve size tanrı dahi dokunamaz çünkü siz zaten tanrının lütfuna erişmiş birer zihinsiniz.

Kendi kaldırımında, kendi kaldırım taşlarını söküp yerine yenilerini koymayı bilmeli insan, ahmak insan. Hiç bir zaman bilemeyecek olan insan. İster buna kader deyin, isterse herhangi sikten bir terim. Ben buna insanlığın sonu diyorum. Gözünüzün önünde olup biten o saf gerçeği insanlığınızla birlikte bir mezara gömüp yerine kendi yalanlarınızı(İhtiyacınız olan gerçekleri.) koyduğunuzda, size yardım edecek bir kimse yoktur.

Kalan sağlar onların, ücra kuytular sizin olacak. Geçmişte yaptıklarınız sürekli sizi gelecekte takip edecek. Sonra bir zihnin dayanma sınırını aşıp sizde onlar gibi olacaksınız. Onlar ki riyakarlığın kitabını yazmış insanlardır. Onlara ne güvenilir, ne de peşlerinden gidilir. Onlar sadece ölümü hak eder, sadece ölümü...



9 Ocak 2015 Cuma

Artık gözlerinizi açma vakti...

Aslında benim kelime haznem çok genişti, size söyleyebileceğim her şeyi söyledim. Gene yetmedi. Anlamadı, anlamadılar, ben hiç anlatamadım...

Birkaç ufak yalan, bazen ise inanmak bile istemediğiniz gerçek yalanlar. Yalanın gerçeği mi olur? Evet, olur! Eğer ki bir yalana dahi inanacak kadar düştüyseniz size söylenilen her yalan aslında birer gerçektir. Diz çöküp ona, gel biraz daha sik belamı dediyseniz, işte bunlar gerçeğin ta kendisidir. Karşısına çıkıp yüzüne bunu vurmuyorsanız eğer, elinizden sadece birkaç duvar yumruklamak geliyorsa veya bazen karanlığa gömülmek, sadece oturup bir sinema da film izlermiş gibi onu izlersiniz. O sizi yok ederken tavırlarıyla, siz sadece bugünde benimle diye belki de inanmadığınız bir tanrıya dua edersiniz. Çünkü siz gerçeğin içinde kaybolmuş, yalandan arındırılmış bir meleksiniz. O ise kendi dört atlısını üzerinize utanmadan salan bir şeytan gibidir. Onun dört atlısı mı?
  1. Hayat
  2. Aşk
  3. Mutluluk
  4. Yalan
İlk önce sizin hayatınıza adımını atar, güzel bir şekilde. Sonra yavaşça yaklaşır ve hayatınız onun olur. Sonra araya aşkını sokar, sizin aklınızı başınızdan alır. Bundan sonra size mutluluk verir ki sizi son atlıya yani yalana alıştırsın. Ondan sonrası malum, artık köle oldunuz, uğraşmayın...

Bunları nereden mi biliyorum? Empati yeteneğim yüksektir ve sizleri izliyorum. Yazdığım veya yazacaklarımın hepsi genelde birer hayal ürünüdür. Siz can çekişirken öyle seyirci kalamadığım için burada bu sözleri dile getiriyorum. Bazen kendi hayatımdan alıntılar yapıyorum, yazının başında olduğu gibi. Umarım beni anlarsınız ve size zararı dokunan o zehirli çiçekleri biran önce hayatınızdan çıkarırsınız dostlarım. Artık gözlerinizi açma vakti...


feedburner facebook twitter youtube google+ feedburner
feedburner